İyi Değilim
Bir insan kaç kez vurulur aynı yerden? Kaç kez vurulur da ölmez yine de? Ve sırf ben ölmüyorum diye vuranlar niye katil sayılmaz? Ben hep inanmışlığımdan vuruldum, hep iyi niyetlerimden vuruldum.
Sen benim inanmışlığımın, iyi niyetlerimin katilisin.
Bilirim kimsenin yanına kalmaz yaptığı. Yarına kalanlar yanlarına kalacak sanıyor, kalmaz!!!!!. Kalmadı, kalmayacak!
Ben hayatımda çok az yanıldım, onlarında hemen hepsi ya değer gördüğümü düşündüğüm için ya da bu sefer değişti diye düşündüğümde.
Bu güne kadar kime ne dediysem haklı çıktım. Beddua sandılar, temenni sandılar. Bir akıllısı da çıkıp demedi ki ya bu zeka küpü bir şeyler biliyor. Demesinler sorun yok. Hep dediğim bir şey var; bir şeyler ben dedim diye olmuyor, olacağını fark ettiğim için ben söylüyorum sadece.
Birde bana kötülük yapınca başlarına kötü bir şey gelince beddua ettim sanıyorlar. Beddua etmeme gerek mi var? Her kalbin bir sahibi var. Ama ne bilsin KUL HAKKINI BİLMEYEN, KULUN SAHİBİNİ?
Yazının sonunda bir hikaye paylaşacağım okuyun.
Ve bu arada olurda bahane arayıp soracaksan nasılsın diye.
Dert etmeyeceğin halde bana nasılsın diye sorma iyi değilim.
Yazının şarkı tavsiyesi: ALİ KINIK : İYİ DEĞİLİM
YAZAMAYAN: AHMET KARADAYI
DERVİŞE TOKAT ATAN KABADAYI
Dervişin biri zamanında berbere gider. Berber koltuğuna oturur saçlarının dibinden kazınmasını ister, sakal ve bıyığını kısaltmasını ister.
Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.
Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
– Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.
Dervişlik bu… Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
‘Kabak aşağı, kabak yukarı.’
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.
Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, araba gelir ona çarpar. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.
Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
– Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
– Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!
0 Comments