Hafta sonu olduğunda anlaşıp kamp kurmaya karar verdiler altı dağcı arkadaş. Bunun için bütün hazırlıklarını tamamlayıp hafta sonunun gelmesini beklediler

Nihayet bekledikleri gün geldi. Altı arkadaş birleşip önceden kiraladıkları arabaya bindiler. Arabanın içinde neşe içinde şarkı söyleyip yol alıyorlardı. İleride başlarına ne geleceğini bilemeden.

Sonunda kararlaştırdıkları kamp alanına geldiler. Burası sarp ve çıkılması zor bir yerdi. Hepsi uzman bir dağcı olduğu için bu onlar için kolay bir yoldu. 

Uzman dağcılar hazırlıklarını yapıp dağa tırmanacaklardı ki yaşlı bir adam çıkageldi. Bu adam görünüşte tekin birine benzemiyordu. Sağ ayağı diğerinden hafifçe kısaydı. Sol gözü kördü ve yerinde kocaman bir beyazlık vardı. Hırıltılı bir ses çıkarıyordu. Onu görünce görüntüsünden dolayı korkup geri kaçıştılar. 

Yaşlı adam, onların kaçıştığını görünce arklarından onlara ‘Evlatlarım, sakın korkmayın. Benden size herhangi bir tehlike gelmez. Yalnız, çıkmaya niyetlendiğiniz dağ çok tehlikeli. Oraya tırmanan dağcıların hiçbiri geri dönmedi. O yüzden derhal burayı terk edin ve kampınızı başka bir yere kurun’ dedi yine hırıltılı bir sesle.

        Dağcılar, yaşlı adamın seslenmesinden sonra kaçışmayı bırakıp uzaktan onu dinlediler. Ardından merak edip o yaşlı adamın yanına geldiler. 

        Yaşlı adam onların geri döndüğünü görünce onlara:

             ‘Evlatlarım, size buraya gelen birkaç dağcının anısını anlatacağım. Bu anlatacaklarımı iyi dinleyin ve ona göre kararınızı verin’ dedi ve başıyla hepsini gözledi ve sözlerine şöyle devam etti ‘Buraya ilk dağcı geldiğinde ben o zaman 12 yaşlarındaydım. Dağcı beni gördüğünde başımı şefkatle okşadı. Ardından sırtındaki çantayı indirip hazırlığını yaptı ve dağa tırmanmaya başladı. Aradan yarım saat geçmişti ki bir bağırtı koptu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan dağcının eşyaları aşağıya düştü. Ama kendisi ortada yoktu’ dedi sesine korku ifadesi vererek.

        ‘O dağcıdan yirmi yıl sonra yani 32 yaşımdayken iki kişi daha geldi. Bunların biri erkek diğeri bayandı. Erkek olan kamp kurmaya çabalarken bayan ise dağa tırmanmak için hazırlık yapıyordu. Onları görünce dağa tırmanacaklarını anladım ve hızla koşarak yanlarına gittim. Dağın tehlikeli olduğunu çıkmamaları gerektiğini söyledim ama beni dinlemediler. Hatta terslediler. Bende bunun üzerine geri döndüm. Bu arada bayan olan dağa tırmanmaya başlamıştı. Az sonra o bayanın sesi duyuldu. O ‘Sen nesin böyle’ dedi ve acı bir çığlığı duyuldu. Çok geçmeden de kanlı cesedi dağdan aşağıya düştü. Erkek olan bayanı o halde görünce korktu ve panik içerisinde neyi var neyi yoksa toparladı. Ardından arkasına bile bakmadan kaçıp gitti’ 

        ‘Yine ondan yirmi yıl sonra yani 52 yaşımdayken bu seferde yaşlı bir çift geldi. Onlarda hazırlığını yapıp dağa çıkmaya hazırlanırken yanlarından geçiyordum. Onları da diğerleri gibi uyardım. Onlarda tıpkı diğerleri gibi beni dinlemediler ve dağa tırmandılar. O yaşlı çift dağa tırmandılar ama ne bir sesleri ne de cesetleri bugüne kadar bulundu’

        ‘Aradan yirmi yıl geçtikten sonra da siz geldiniz. Ne olur gençler dağa tırmanmayı başka bir güne bırakın. Bugün çıkarsanız, tıpkı diğerlerinin başına gelen vahim hadiseler sizinde başınıza gelebilir.’ dedi tedirgin bir şekilde.

        Dağcı arkadaşlardan biri ileri çıkarak yaşlı adama:

             ‘Bey baba! De hele, neden şimdi çıkmayacakmışız’ dedi merak içerisinde.

        Yaşlı adam onlara:

             ‘Evlat, o dağın üstüne her yirmi yılda bir koyu bir sis çöker. Bu sis yaklaşık olarak yine yirmi gün sürer. Ayrıca bu sis öyle yoğundur ki yarım metre ötesini bile görmen imkânsızlaşır. O sis çıktığı zaman bir tür varlık ortaya çıkar. O varlığın şeklini, şemasını, insan mı yoksa cin mi olduğu bilinmemektedir. Ayrıca hem orası cinlerin cirit attığı yerler. Yani anlayacağınız orası hem cinlerin hem de garip varlığın yaşadığı yer. İlla ki oraya gideceğiz diyorsanız gündüz vakti gidin ve gece olmadan geri dönün’ dedi hem onları bilgilendirmek hem de onları vazgeçirmek için.

        Yaşlı adamla konuşan genç anlatılanlar karşısında tırstıysa da diğer arkadaşlarının geri adım atmaması üzerine o da korkusunu yenmeye çalıştı. Zira cinler yüzünden daha öncede başı derde girmiş ve onlardan zor kurtulmuştu.

        Altı dağcı arkadaş, yaşlı adamın gitmesinden sonra onun arkasından ‘deli mi bu adam’ deyip dağa tırmanmak için hazırlıklarını tamamladılar.

        Dağcılar peşpeşe tırmanmaya başladılar. Aradan yarım saat ya geçmiş ya da geçmemişti ki şiddetli bir uğultu sesi duyuldu. Onun ne olduğunu anlayamadan dağın üstünden büyük bir kaya parçasının üzerlerine doğru geldiğini gördüler. 

        Kaya parçası hızla üzerlerine doğru geliyordu. Kaçacak bir yerleri yoktu. Ama ondan da korunmaları gerekiyordu. Bu yüzden de korunaklı bir yer olup olmadığını görmek için etrafa baktılar, fakat nafile etrafta tek bir tane bile olsa korunaklı yer yoktu. Onlarda bu yüzden üzerlerine gelen kayadan kurtulmak içim birbirlerine tutundular.

        Kaya üzerlerine iyice yaklaşmıştı. Bu yüzden de korkudan kalpleri küt küt atıyordu. 

        Kaya tam onlara çarpmak üzereydi ki küçük bir kayaya çarpıp yönünü değiştirdi ve başka bir tarafa yöneldi.

        Altı dağcı arkadaş, kaya yön değiştirinceye kadar öyle korkmuşlardı ki dizlerinde derman kalmadı. Bu yüzden de öylece yere çömelip korkularının geçmesini beklediler.

        Kokuları geçince ayağa kalkıp yürümeye devam ettiler. Bu yürüyüş çıkmaz bir yola denk gelinceye kadar devam etti. 

        Çıkmaz yol karşılarına çıkınca kimisi geri dönmek kimisi de çıkar bir yol bulma konusunda birbirleriyle tartışlar. Bu tartışma öyle bir hal aldı ki neredeyse kavga edeceklerdi. Geri dönmek isteyenlerin içinde daha önce cinlerle sorun yaşamış gençte vardı. Sonuçta geri dönmek için tartışanlar geri döndü. Kalmak isteyenler orada kaldı. Tartışma akşama kadar sürmüş ve karanlık yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı.

        Geri dönmek isteyenler üç kişiydi. Bu üç kişi diğerlerinden ayrıldıktan sonra sis çöktü. Bu sisle beraber kulakları tırmalarcasına bir çığlık sesi, ardından bebek ağlama sesleri ve kahkaha sesleri.

        Kulaklarına gelen çığlık sesi çok yakınlardan geliyordu. Ağaçlar bile çatırdarcasına sallanıyor, sanki tehlikedesiniz der gibi ses çıkarıyorlardı. 

        Üç arkadaş gelen sesin ne olduğunu anlamak için birkaç adım atmıştı ki büyükçe bir ağaç gürültüyle önlerine düştü. Onu fark etmeseler altında kalıp ezilebilirlerdi. Şükür ki onu görüp son anda geri çekildiler ama bir kişi çekilememiş ve altında kalarak ağır şekilde yaralanmıştı. 

        Geride kalan diğer üç kişi ileriye doğru gidebilmek için oturup güzel bir plan yaptılar. Bu plana göre hareket etmek için hazırlıklarını tamamladılar. Onlar hazırlıklarını yaparken bir çift göz onları gözlüyordu, hırıltılı bir şekilde.

        Geriye dönen dağcılar arkadaşlarını kurtarmaya çalıştılar ama nafile, ağaç çok ağır olduğu için yerinden bile kıpırdamıyordu. Üstelik yaralanan arkadaşları bilincini kaybetmişti. O anda da ilk yardım uygulamasını bilemedikleri için göz göre göre arkadaşlarının ölümünü izlemek zorunda kaldılar. Ayrıca etraflarını şimdiye kadar görmedikleri karanlık varlıklar sarmıştı.

        Panik içerisindeydiler, bundan dolayı da birbirlerine bağırıp çağırıyorlardı, arkalarından gelen tehlikeyi göremeden. 

        Panik içerisinde kalan iki kişi arkalarından gelen homurtuyu duyar duymaz arkalarına döndüler. 

        Aman Allah’ım o da ne kocaman bir ayı. Ama ayıya da benzemiyordu. Daha çok domuza benziyordu. Fakat ayı gibi iki ayak üzerine yürüyordu. Her ikisi de birden ‘sen nesin böyle’ deyip her ikisi de ters istikamete doğru kaçışıp yollarını kaybettiler. Yaklaşık iki saat sonra dağcının biri ileriye doğru giden arkadaşlarına katıldı. Diğerinden ise bir daha haber alamadılar. O kaybolan kişi daha önce de cinlerle karşılaşmış gençti.

        Artık dört kişiydiler. Yaşlı adamın sözünü dinlemedikleri için pişmandılar ama nafile. Çünkü iş işten geçmiş iki arkadaşlarını kaybetmişlerdi.

        Yanına katılan arkadaşlarına diğer arkadaşlarının nerede olduklarını sordular. O da bunun üzerine başlarından gelen her şeyi anlattı. 

        Onlar dinledikleri dehşet verici sözlerden sonra adeta nutukları tutuldu. Ne diyeceklerini bilemediler. Bu dağa ne için gelmişlerdi ve ne ile karşılaşmışlardı.

        Yapacakları bir şey yoktu. Giden gitmişti. Artık bundan sonra ilerisine bakacaklardı.

        Arkadaşlarının ölümü ve yorgunluk kendilerinden adım atacak hal bırakmamıştı ve gece olduğu için göz gözü göremez olmuştu. Bu yüzden de geceyi orada geçirmeye karar verdiler. 

        Gece olunca herkes korku içerisinde kurdukları çadıra girdiler. Her hangi bir tehlikeye karşı da nöbetçi koymayı da ihmal etmediler.

        Nöbet ilk tutan, ayıya ve domuza benzeyen o garip varlığı ilk gören kişiydi. Bu yüzden çok korkuyor, en ufak bir çıtırtı da bile korkudan havalara zıplıyordu. 

        Onun nöbetinin bitmesine çok az kalmıştı ve yine bir çift göz onları gözlüyordu, ağzı sulanırcasına. 

        Onlara doğru korkunç bir yaratık yaklaşıyordu, homurtulu bir şekilde. O yaklaştıkça yaklaşıyor, korkan dağcı da korkuda ödü patlıyordu. 

        Korkan dağcı onu ikinci kez gördü. Ama bu sefer çok farklıydı. Yüzü kurt yüzüne benziyordu, ayakları ise keçi ayağına. 

        Nöbet tutan dağcı onu görür görmez korkudan ödü patladı ve oracıkta öldü. Yaratık hırlaya hırlaya yaklaşıp ölen dağcıyı başından başlayıp yemeye başladı, ta ki dizlerine kadar. Dizlerine gelince yemeği bırakıp oracıktan uzaklaşıp gitti. 

        Geride kalan üç kişi hiçbir şeyin farkında değildi. Dışarıda arkadaşlarının garip bir varlık tarafından vahşice yenildiğinden. Onlar zannediyordu ki arkadaşları dışarıda nöbet tutuyor. O yüzden de içleri rahat bir şekilde uyuyorlardı.

        Geride kalan üç kişi hiçbir şeyin farkında olmadan sabaha kadar uyudular, nöbetçinin değişmediğini farkına varmadan uyudular. Sabah olunca çadırın fermuarını açıp çıktıklarında gece yaşanan dehşet apaçık gözlerinin önündeydi.

        Nöbetçi olan arkadaşları bilinmeyen bir varlık tarafından dizlerine kadar yenilmiş bir vaziyetteydi. Üstelik onun kanı her tarafa sıçramıştı, çadıra bile. Çadır onun kanıyla tamamen kızıla boyanmıştı. Bağırsakları bile sağa sola saçılmıştı. 

Dışarıda gördükleri manzara tam bir vahşetti. Nöbet tutan arkadaşları bilinmeyen bir varlık tarafından vahşice öldürülüp paramparça edilmişti. 

Dağda ne olduğu bilinmeyen bir varlık vardı ve geride üçü kalmıştı. Üstelik bir de cinler vardı.

Kendilerinin de aynı sonla karşılaşma ihtimalleri oldukça yüksekti. O yüzden korkuları iyice tavan yapmış, ne yapacaklarını bilemeden birbirlerine bakıyorlardı. Neredeyse korkudan dillerini yutmuşlardı.

İçlerinden en büyüğü,  diğerlerini sakinleştirdikten sonra onlara:

    ‘Burada daha fazla kalmayız. O yüzde kendinize gelin’ dedi ve diğerlerini beklemeden oradan ayrıldı, diğerleri de onun peşinden. 

Üç dağcı korku ve üzüntü arasında arkadaşlarının katledildiği yeri terk ettiler. 

Ağacın devrilip arkadaşlarının öldüğü yere geldiklerinde korkunç bir manzarayla daha karşılaştılar. O varlık nasıl bir varlıksa onu da yemiş, sadece kafasını geride bırakmıştı. Üstelik ağacın üzerinde de pençe izleri vardı.

O manzarayı da gördükten sonra artık o dağda daha fazla kalamazlardı. Bu yüzden de hızlı bir şekilde oradan ayrıldılar. 

Ağacın devrildiği yerden uzaklaştıkları andan itibaren sanki arkalarında biri varmış da onları yakalayacakmış gibi hissediyorlardı. Üstelik bir de birçok yerden kurt uluması geliyordu. 

Kurtlar etraflarını sarmış, kırmızı gözlerle onlara bakıyorlardı. Bu gözler iyice yaklaştı ve tek göz haline geldi. Onu görür görmez yerlerinde mıh gibi çakılıp kaldılar.

Gördükleri, kurt muydu? Yoksa ölen dağcıların karşına çıkan o varlık mıydı? Yoksa şimdiye kadar tanımlanmamış bir hayvan mıydı? Yoksa gördükleri cin miydi? Kafalarındaki bu soruyu çözmeleri için ondan kurtulmaları gerekiyordu ama nasıl? 

O varlık iyice yaklaşmış burunlarının dibine kadar gelmişti. Artık kaçacak yerleri de kalmamıştı. Bu yüzden de onu aldatıp kaçış yolu aramaktan başka çıkar yol göremiyorlardı.

Üçü birden o varlığın üzerine hızlıca gidip aniden durdular ve ayrı ayrı yerlere kaçıştılar. Bu da o varlığın kafasının karışmasına sebep olmuş, öylece yerinde kalakalmıştı.

O varlığın kafasını karıştırmışlardı ama bu seferde yollarını kaybetmişlerdi. Ayrı ayrı yerlere doğru gittikleri için birbirlerini bulma ümidi de kalmamıştı. 

Sağa doğru kaçan dağcı bir çıkış yeri bulmuştu. Fakat umudu bir anda sönüvermişti. Çünkü çıkış yeri olarak gördüğü yer uçurumdu. Orada aşağıya inmeye kalksa uçurumdan aşağıya düşmesi muhtemeldi. 

Sola doğru koşan dağcı sık ağaçlıklarla dolu bir yere gelmişti ki buradan ileriye doğru gitmesi imkânsızdı. 

İleriye doğru kaçan dağcı ise önceden kaybolan dağcı ile karşılaştı. O kaybolan dağcı kendini öyle dağıtmıştı ki gören onu deli sanabilirdi. O dağcı cinlerle sorun yaşamış gençten başkası değildi.

Yaratık her üçünün de karşısında görünüyor gibiydi. Aslında sadece sola doğru kaçan dağcının karşısındaydı. Diğerlerinin ise bilinçaltına yerleştiği için öyle görüyorlardı.

Sola doğru kaçan dağcı nereye dönse o yaratık anında karşısına çıkıyordu. Üstelik o yaratık ağzından bir tür sıvı fışkırtıp kendisini yere düşürmeye çalışıyordu. O yaratık sonunda buna muvaffak oldu. Yere düşen dağcıyı anında parçalayıp yedi. Bu seferde kollarına kadar yemiş, gerisini bırakmıştı. 

Yaratık son avını da yiyip bitirdikten sonra diğerlerinin peşine düştü. Avlarını yedikçe de daha da güçleniyor ve gittikçe de büyüyordu.

Kaybolan arkadaşını bulan dağcı ona ne olduğunu anlamaya çalıştıysa da ondan sadece boğuk boğuk sesten başka bir şey çıkmıyordu. Aslında o yaratığın arkalarında olduğunu söylemeye çalışıyordu ama korkudan dili tutulduğu ses çıkaramıyordu.

Yaratık o ikisi bulmuş gizlice arkalarından yaklaşıyordu. Kaybolan dağcı onu görmüştü ama ses çıkaramıyordu. Bu yüzden de diğer dağcıya tehlikenin geldiğini haber veremiyordu. 

Yaratık onlara iyice yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı ve sonunda bir darbe ile arkası dönük olan dağcıya vurarak öldürdü. Öbürüne de vuracaktı ki o dağcı ondan daha hızlı davranarak oradan uzaklaştı. Bu arada arkadaşı gözlerinin önünde katledildikten sonra tamamen dili tutuldu. 

Sağa doğru kaçan dağcı uçurumdan aşağıya inemeyeceğini anlayınca çaresizce geri döndü. 

Dili tutulan dağcı çaresizce sağa sola gidiyor, yaratıktan nasıl kurtulabilirim diye çare arıyordu. O çare ararken sağ kalan diğer dağcı da sık ağaçlıkların oraya gelmiş saf saf etrafına bakınıyordu, arkasından yaklaşan tehlikeyi göremeden.

Yaratık, dağcıyı elinden kaçırınca kızgınlığı iyice artmıştı. Bu yüzden de önüne gelen her şeyi paramparça ediyordu. 

O yaratık önüne gelen her şeyi parça parça edip ilerlerken dağcıların ayak izlerini buldu. Onları bulur bulmaz etrafı kokladı. Avlarının kokusu çok yakınlardan geliyordu. 

Avlarının kokusunu alır almaz burnunu dikleştirerek kurt gibi uludu. Ardından onlara doğru ilerledi. Biri arkası dönük bir şekilde etrafına bakınıyordu. 

Arkası dönük avına doğru iyice yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı. Bir adım mesafe kala o kocam elini kaldırdı ve hızlı bir şekilde avına vurdu. İşi bittiğinde avı cansız bir şekilde yerde yatıyordu. 

Bütün bunlar dili tutulmuş dağcının gözlerinin önünde olmuş ve dağa çıkan dağcılardan sadece o kalmıştı. O da neredeyse görüp şahit oldukları şeylerden dolayı aklını kaçırmak üzereydi. 

Son kalan dağcı delirmiş gibi hareket ede ede dağa çıktıkları yere geldi. Oradan aşağıya doğru baktı. Aşağısı yukarıdan göründüğü gibi değildi. Dehşet verici bir görüntüsü vardı. Önünde dehşet verici bir uçurum arkada da ne olduğu belli olmayan bir varlık vardı. Bundan dolayı artık yaşama ümidi kalmamıştı o dağcının. Bu yüzden iki ölümden birini seçmesi gerekiyordu. Ya o varlığın elinde ölecek ya da kendini boşluğa bırakacaktı. O da ikinci tercihi seçti ve kendini boşluğa bıraktı.

Ertesi gün o yaşlı adam çıkageldi. Dağcıyı saçı başı dağınık bir şekilde yerde yatarken gördü. Yere eğildi ve nabzını kontrol etti. O dağcının nabzı atmıyordu. Ayrıca vücudunun çeşitli yerlerinde kırıklar vardı.

O yaşlı adam gözü yaşlı bir şekilde dağcıya baktı. Ardından kafasını dağa doğru çevirerek:

      ‘Ah anne ah! Sana kaç defa söyledim. Büyü işleri ile uğraşma diye. Bak şimdi hem onlardan oldun hem de bilinmeyen bir varlığa dönüştün’ dedi, gözleri kocaman açılmış bir şekilde.


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınla ​​paylaş!

Tepkinizi emoji ile gösterin

Çok Güldüm Çok Güldüm
0
Çok Güldüm
Kızdım Kızdım
0
Kızdım
Sevdim Sevdim
0
Sevdim
Eğlenceli Eğlenceli
0
Eğlenceli
Kusacam Kusacam
0
Kusacam
Şaşırdım Şaşırdım
0
Şaşırdım
Beğendim Beğendim
0
Beğendim
Üzüldüm Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hanveev1976

Platin

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Choose A Format
Kişilik testi
Kişilik hakkında bir şeyler ortaya çıkarmayı amaçlayan sorular sorabilirsiniz
İçerik Ekle
Görseller ile Biçimlendirilmiş Metin Hazırlayabilirsiniz
Bilgi yarışması
Bilgi amaçlı doğru ve yanlış cevapları olan sorular hazırlayabilirsiniz
Anket
Karar vermek veya görüş belirlemek için oylama yapabilrsiniz
Liste
Klasik İnternet Listesi
Geri sayım
Klasik İnternet Geri Sayımları
Video
Youtube, Vimeo veya Vine Oluştur
Görsel
Fotoğraf veya GIF
Gif
GIF formatı