Kaptan Mustafa, tayfalarını teker teker kontrol ediyor, onların eksikliklerini gidermeye çalışıyordu. Çünkü çok uzun bir yolculuğa çıkılacaktı. Bu yolculuk sırasında tehlikelerle karşılaşılabilirdi. Bu yüzden tayfalarını bu tehlikelere karşı hazırlıklı olmalarını istiyordu.
Hazırlıklar sonunda tamamlanmış yola çıkma zamanı gelmişti. Gemiyle götürecekleri yüklerde yüklenmiş, yüklerin sahibini bekliyorlardı. Ama o henüz ortalıklarda görünmüyordu.
Geminin kalkma saati iyice yaklaşmış, mal sahibi daha gelmemişti. Kaptan Mustafa, budurundan dolayı tedirgin oluyor, hop oturup hop kalkıyordu.
Mal sahibi nihayet ortalıkta göründü, ama sanki bir terslik var gibiydi. Onun üstü başı yırtık bir şekildeydi ve etrafa tedirgin bir şekilde bakıyordu. Görünürde kimse olmamasına rağmen elleriyle bir yerleri işaret ediyor, ‘gidin başımdan, ben size ne yaptım’ diyordu. O öyle yaptıkça, sanki birileri ona vuruyormuş gibi iniltiler çıkarıyordu.
O adamınhali tedirginlikten öte bir şey gibigörünüyordu. Buyüzden kaptandâhil bütün tayfalargemiden aşağıya inip adamın yanına gittiler.
Kaptan Mustafa, adamın yanına yaklaşıp ona:
‘Selim Bey,ne oldu? Bu halinizne böyle?’ diyebir sorusordu.
Selim Bey, Kaptan Mustafa’ya sadece anlamsız birşekilde baktıve yerde çırpınmaya başladı. Yerde çırpınırken yine onabirileri vuruyormuş gibi davranmaya başladı. Ayrıca,ağzından burnundankan geliyordu.
Kaptan Mustafa vetayfaları, adamı öyle görüncene yapacaklarını şaşırdılar ve birbirlerinin yüzünebaktılar. Bir müddet öylece baktıktan sonra KaptanMustafa, kızarak:
‘Kendinize gelin, görmüyormusunuz adam hasta. O yüzdenonu hemen hastaneye götürmeliyiz’ dedi vetayfalarıyla beraber adamınkolundan tutup hastaneyegötürdüler. Doktorlar, muayenesonunda onun birşeyi olmadığını, sapasağlamolduğunu söyledi.
Sinan Bey, acabaneden öyledavranmıştı. Yoksa paravermemek için mi böyle bir teşebbüse kalkışmıştı. Öyle iseağzından, burnundangelen kan neydi? Bu düşünceler içerisinde adamı dışarıya çıkarıp kendine gelmesini beklediler. O kendine gelinceKaptan Mustafa:
‘Selim Bey, ne oldu? Bizi görür görmez kendinizi neden yereatıp çırpınmaya başladınız?’ diye sorusordu.
Selim Bey, onlara baktı,baktı, baktı ve ardındanonlara:
‘Gidinburadan, gidin buradan. Ne olur gidin’ dedi anlamsız bir şekilde.
Kaptan Mustafa, adamıntutumu karşısında onun paravermemek içinöyle davrandığını zannederekona:
‘Selim Bey, para vermemek için öyle davranıyorsanız, bilinki benimve tayfalarımın sizin vereceğiniz paraya ihtiyacı yok’ dedi kızgınlıkla.
Selim Bey, yine onlara anlamsız bir şekilde bakarak:
‘Ne olur, beni bırakın ve gidinburalardan. Eğer gitmezseniz, sizin de hayatınız tehlikede’ dedi sessiz bir ifadeyle.
Kaptan Mustafa, onun bu tutumukarşısında iyice meraklanarak:
‘Selim Bey, ne tehlikesinden bahsediyorsunuz? Artıkanlatın, nedirsizin derdiniz? Yoksa birileri mi sizi korkutuyor’ dedi.
Selim Bey, sessiz bir ifadeyle:
‘Onlar’ deditedirgin birifadeyle.
‘Onlar, kim. Sizi kim korkutmaya çalışıyor’ dedi Kaptan Mustafa.
‘Onlar, buradave şu an bizi gözlüyorlar’ dedi Selim Bey.
Kaptan Mustafa ve adamları onun bukonuşmasından sonraayağa kalkıpetrafı araştırdılar amane birinsan ne de havyanvardı ortalıkta. Budurum karşısında iyice sinirlenen Kaptan,adamın yanına yaklaşıpyakasına yapıştıve şiddetlesarstı. Ardındanona:
‘Senbizle dalga mı geçiyorsunbe adam. Etraftakimsecikler yok, buna rağmensen bizi gözlüyorlar diyorsun’ dedi hiddetle.
‘Hayır, ben sizinle dalga geçmiyorum’ dediSelim Bey, ‘Onlarşu an etrafımızı sarmışlar bizi gözlüyorlar’ dedi korkakbir ifadeyle.
Aralarındaki bu konuşmalar gece vakti oluyordu ve etraf zifiri karanlıktı.Temmuz ayında olmalarınarağmen enselerinde soğukbir rüzgârın estiğini hissediyorlardı. Bu rüzgârınpeşinden uğultular, kahkahalar duymayabaşladılar.
Selim Bey, bu durumkarşısında iyice tedirginleşerek onlara:
‘Bensize demedim mi, gidin buradan diye. Şimdi siz de tehlike içerisindesiniz’ dedi korkarak.
Kaptan Mustafa ve tayfaları uğultuları ve kahkahaları duyduktansonra korkudanbirbirlerine sarılıpyere çömeldiler.Onlar yere çömelir çömelmez etraftansiyah dumansı varlıklaçıkıp çığlıkatmaya başladılar. O varlıklar Sinan Bey’e bakıp ‘Senbizimsin, seni kimse bizim elimizden alamaz’ diyorlar, onu korkutmaya çalışıyorlardı.
Onlar korkudanyere çömelip ne yapacaklarını şaşırmış durumdayken uzakbir yerden ses duydular. Gelenbu ses Kur’ansesiydi ve yüksek sesle okunuyordu.O varlıklar Kur’ansesini duyunca kulaklarınıkapatıp kaçışmaya başladılar ve kısa bir süre sonra ortadan kayboldular. Sanki bütünbu olanlar yaşanmamış gibi…
Selim Bey,neden korkuyordu. O varlıklar neyin nesiydi ve uzaktan gelen o Kur’an-ı Kerimi kim okuyordu. Kaptan Mustafave tayfaları bu düşünceleriçerisindeyken orta boylu, kısa sakallı, sakalınaak düşmüş ihtiyarbir adam çıkageldi.
İhtiyar adam, onların etraflarına çember bir daireçizip ‘Etrafınızda gördüğünüz şeyler sizi korkutabilir. Hatta sizi bu daireden dışarı çıkmanız için her yolu deneyebilirler. O yüzden ne olursa olsun sakın bu dairenin dışınaçıkmayın’ dedi ve dairenindışına çıktı. O yaşlı adam dışarıya çıkar çıkmaz o varlıklar tekrar görünmeye başladı. Hem de daha şiddetli bir şekilde.
İhtiyar adam, çantasından bir şeyler çıkarıp ortaya koydu. Onlarıbirbirine karıştırıp yaktı.Ardında sesli bir şekilde Felak ve Nas surelerini okumayabaşladı. O okudukça sanki deprem oluyor gibi,her taraf sallanıyordu. Bir ara çemberiniçindekiler korkup kaçmaya çalıştılarsa da ihtiyar adam elliyle işaret edipoturmalarını sağladı.
İhtiyar adam, bir ara okumasını bırakıpileri çıktı. Birkaç adım attıktan sonra korkunç bir sesle:
‘Neistiyorsunuz bu âdemoğullarından’ dedi. Onunbu tavrı karşısında siyah dumanımsı varlıklardan biri ileri çıkarakihtiyar adama:
‘Onubize bırak’ dedi, Selim Bey’i göstererek:
İhtiyar adam, siyah varlığa korkunç bir sesle tekrarsordu ‘Ne istiyorsunuz bu adamdan’
Siyah varlık:
‘O bizim evlatlarımızdan biriniöldürdü. O yüzden bizdeonun canınıistiyoruz’ dedi kalpleri titreten bir sesle.
Selim Bey, siyah varlığı duyunca iyice kendinden geçtive oracıktabayılıverdi.
İhtiyar adam, siyah varlıklakonuşmaya devam ediyoronu ikna etmeyeçalışıyordu. Baktıki olacakgibi değil onahiddetle:
‘Eğeronu bırakmazsanız sizi yakar külederim’ dedi.
Siyah varlık,bu tehdit karşısındahiçbir şey demeden ihtiyar adamınüzerine yürüdü. Onunüzerine geldiğini gören ihtiyar adam, Ayetelkürsi’yi peşpeşe okuyupo varlıklarınüzerine üfürdü.
O varlıklar okunan Ayetel Kürsiden sonra çığlıklar atmaya başladılar.
İhtiyar adam, okudukça okuyor, siyah varlıklar çığlıklar atıyordu. Bu şekilde sabah namazına kadar devam ettiler. Sabah namazının okunduğu andan itibaren hepsi ortadan kayboldu.
İhtiyar adam, sabah namazından sonra çemberin içindekilerin çıkmasını istedi. Onlar çıkınca ihtiyar adam yerden baygın halde yatan Selim Bey’in yanına oturdu. Felak ve Nas surelerini okuyup üzerine üfürdü. Bu okuyuştan hemen sonra Selim Bey kendine geldi. O kendine gelince İhtiyar adam:
‘Evlat, şimdi söyle bana, sen ne yaptın ki o şerli varlıklar sana musallat oldu?’ dedi, Selim Bey’e:
Selim Bey, bu soru üzerine:
‘Bilmiyorum amca, yalnız buraya gelirken çok sıkışmışetrafta hacetimi giderecek yer arıyordum. Bu aramanınsonunda boş bir kuyu gördüm ve hacetimi oraya yaptım,o kadar’dedi.
İhtiyar adam, SelimBey’i dinlediktensonra ona:
‘Evlat, bilmez misin ki, boş kuyular ve evler onların yuvalarıdır’ dedikten sonra ona ‘o kuyudan içeriye hacetini yaptığın zaman onlardan birine denk gelmiş ve onu öldürmüşsün. Onlarda intikam almak için senin peşine düşmüşler’dedi.
Kaptan Mustafa, ihtiyaradamı dinledikten sonra ona:
‘Amca,peki bize niye musallat oldular?’ deyinceihtiyar adam:
‘Evlat,sen ve tayfaların ona yardım etmek isteyince onlariyice kızmış ve size de musallat olmuşlar’ dedi.
‘Amca,ya bize yine musallat olurlarsa’ dedi,Selim Bey:
İhtiyar adam, SelimBey’in sırtını sıvazlayarak:
‘Evlat,artık onlardan korkmayın. Onlar size musallat olmaktan vazgeçmeyince onları yakmak zorunda kaldım’ dediktensonra ‘Onları yakıp yok etmek, insanıöldürmek gibidir. Bu da Allah Teâlâkatında günahtır’ dedi üzüntülübir şekilde. Ardından onlara ‘AllahTeâlâ, bu durumdan dolayı hepimiziaffetsin’ dedive ayağa kalkıp oradan uzaklaştı.
O gidince Selim Bey, Kaptan Mustafave tayfaları minnetleonun arkasından bakakaldılar.
İhtiyar adam, nereden ve niçin gelmişti. Onlaraneden yardım etmişti. İnsan mıydı, yoksa gaipten mi gelmişti. İşte bunu ömür boyu bilemeyeceklerdi.
0 Comments