ANLADIĞIMDA DEĞİL, ANLAMADIĞIMDA DAHA MUTLUYUM
Neyi fark ettim son zamanlarda biliyor musun? Anlamadığım, anlamanı bilmediğim şarkılar daha çok huzur veriyor. Saatlerce dinlemeye doyamıyorum. Ama ne zaman anlamına baksam, anlattığına baksam bütün büyüsü kaçıyor gibi.
Ve hep efsane sanırdım, cahiller, anlamayanlar, sorgulamayanlar daha mutlu diye, gerçekmiş. Anlaşılmayıp üzülmektense, anlamayıp mutlu olmayı tercih ediyorum.
İnsanlarda öyle değil mi uzaktan ulaşılmaz gördüklerimiz, ya da çok farklı gözle gördüklerimizi tanıdığımızda her şey anlamını yitiriyor. Mesele tanımak mı, tanıdığımız gibi kalmaması mı, yoksa aslında öyle olmayan birini kafamızda öyle şekillendirip, öyle olmadığını görüp hayallerimizin batması mı? Bilemedim karışık işler.
Son zamanlarda yine değişikliklerimden biri de kimseye laf sokmuyorum, cevap vermiyorum daha da ilginci içimden gelmiyor cevap vermek. Herkes diyorum benden akıllı, benden iyi, bir kötülükleri olduysa bana kesin bir bildikleri vardır ya da bende bir bokluk var ki yapmışlar işte.
Hani çok bilinen bir söz var ya; AŞIK VEYSEL’in olduğu söylenen (zaten o söylemediyse ya MEVLANA ya da ben söylemişimdir) ‘’İnan sana değil kastım, Cahille muhabbeti kestim.’’ Bir sen değilsin kısaca uzak durduğum.
Yani kendinizde aramayın her hangi bir eksiklik, beni suçlayın, hatayı bende arayın, olmadı kaderi suçlayın. Geçen gün okuduğum bir kitapta şuna benzer bir cümle geçiyordu ‘ Bir kadına sormuşlar evlenmek istiyor musun diye o da ne gerek var evlenmeye demiş, başarısız olduğunda kimi suçlayacaksın o zaman dediklerinde o da haklısın kocamı suçlarım evleneyim demiş’
Hayatımızdaki insanları avucumuzdaki kelebek gibi davranmalıyız. Sıkarsak ölür,açarsak kaçar. Kimi öldüreceğiz, kimi kaçıracağız karar bizim. Herşey bizim elimizde, biz herşeyi yapalım da gidecek olan gitsin yine. Emin olun çok fazla uzaklaşamazlar sizden yinede, siz bakmayın fiziki olarak gittiklerine.
Yine o meşhur kitaptan bir alıntı ”
Zamanın birinde çok akıllı iki kardeş yaşarmış. Etrafındaki ve okuldaki bilgiler kendilerine yetmediğinden, annesi onları, bulundukları beldenin bilge adamına götürmüş.
Kardeşler, bilge adama pek çok sorular sormuşlar ve her defasında kendilerinin tatmin olduğu cevaplar almışlar. Bundan çok memnun olan kardeşler, bir müddet için bilgenin yanında kalıp daha çok şeyler öğrenmek için annelerinden izin istemişler ve bilge adamın yanında kalmışlar.
Bilge adama sorduklarına ve aldıkları cevaplara çok sevinen ve mutlu olan çocuklar bir süre sonra bu işten sıkılmaya başlamışlar. Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım diye düşünmüşler.
Kardeşlerden biri, “Buldum” demiş. “İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım. Avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölü mü? Ölü derse kelebeği bırakacağım, canlı derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabını bilemeyecek!”
Kelebeği ellerinde tutan kardeşlerden biri, kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış ve sormuş…
“Avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölü mü?”
Bilge, uzun uzun çocuğun gözlerinin içine bakmış ve cevaplamış:
“Senin ellerinde evladım, senin ellerinde…”
Ben böyle daha mutluyum sadece. Varlığından çok yokluğu mutluluk veriyor gidenlerin bu ara.
Yazıda geçen kitap AHMET ŞERİF İZGÖREN: AVUCUNUZDAKİ KELEBEK
Bugüne kadar sosyal medyada videolarını izlediğim için aynı tadı yakalayamam diye hep okumayı ertelediğim bir yazardı. Ön yargılı olduğum için çok pişmanım geç de olsa okudum ve okuyacağım her kitabını şiddetle tavsiye ederim.
Bu yazının şarkı tavsiyesi :HiraiZerdüş | Keçê
( sakın kimse milliyetciliğimi sorgulamaya kalkmasın, bu toprakların altında olanda, üstünde olanda bu topraklarındır. Madenide, kültürüde, inancıda , dilide, türküsüde. Sadece bu bayrağın, ülkenin, milletin tek olduğunu ve asla parçalanamaz olduğunu herkes bilsin.
Zaten kim? Kimi anlayabilmiş ki…
🙂
?